16 Eylül 2010 Perşembe

Maske.

maskeler..
maskeler olması gereken şeyler sosyal yaşamda.
evde patron olduğunu düşünsene şirket sahibi bir adamın,
ya da bir tasarımcı kadının işyerinde anne olduğunu.
ya da bir öğrencinin arkadaş grubunda da bunu sürdürdüğünü.
bir öğretmenin sevgilisiyle sevişirken yatakta da bu maskeyi taktığını bir düşün,
bir diplomatın veli toplantısına bu maskesini yüzünde unuttuğunu.
ya da bir babanın bu maskesini karısına da takınmasını koca maskesini hep dolapta unutmasını.


çokça maskemiz var, her ortam için ayrı ayrı kalıplarını döktüğümüz maskelerimiz var.
peki ama gerekli yerde gereken maskeyi alıp takmaya üşenmek de neyin nesi?
bir konuya dair bilgilerini gidip ilgili olmayan yerde aktarmak ve tüm davranışları buna göre şekillendirmek neyin nesi?
yatağında bir kadının öğretmenliğini sürdürmesi, bir tasarımcının anneci olması işyerinde, diplomatın diğer velileri ele geçirme çabası..
bunlar nasıl bir yanılsamanın, nasıl bir şuursuz bilgi geçişinin ürünü?

Gebe.

Şarap aş eriyorum,
Hamile miyim?
Yo hayır, değil.
Ama gebeyim haz veren fikirlere
Gebeyim yeni boyutlara
Gebeyim şarabi kadın olmaya..
Bu gebelik ne kadar sürer dersin?
Bilmiyorum.
Sancılı mı olur doğum?
Sanırım.

Ama peki dünyaya ne gelecek?

9 Eylül 2010 Perşembe

Dantel.

"nerede o eski bayramsızlıklar?" demeye varır mı iş yıllar sonra?
bu bayram işte o kadar bayramsızım.
eskiyi arama merakı, karşılaştırma güdüsü nereden çıkar?
bunun, eldekinin anlık değerini görememe ve eskisinin "o zamanlar" görülemeyen anlık değerini şu an görebilmekten başka bir şey olmadığına beni kim inandırabilir?

"nostalji" yapmak yaşamsal birikimi, sürekli geçmişte takılı kalmak ise obsesyonları düşündürür aslında bana.
kimler geçmişe takılı birer obsesif?
kimler gerçekten sadece yad eder ve geçer eski günleri?

sadece geçmişten konuşan adamlar ve kadınlar...
tik-tak horozlu saatleri, solmuş dantel örtüleri, kalın kadife perdeleri anımsatmaktan başka ne verdiniz bana?
sadece geçmişten konuşan adamlar ve kadınlar..
bugüne dair ne kadar çok şey yap-madınız.
ne kadar çok, az cümleniz var;
ne kadar çok, az sorunuz ve
ne kadar çok, az duygunuz.

bense,
kadife ve stor perdelerden kesip biçtiğim yaşamımla bir bütünüm.

5 Eylül 2010 Pazar

Sayım.

Yerinde saydığında bir yol gidilebilir gibi görünüyor, yo hayır bu bir hayal değil.
Yerinde sayarsan da bir yol gidersin,
Örüntüdeki en ufak bir değişim benzersizliği mümkün kılar.
Örüntümü değiştiriyorum "aynı yer"deki adımlarımla
İleri gitsem ne olurdu pek bilmiyorum gibi, ya da bilmek ne demek?
Ya da gitmek ne demek ileri?
Kendimi yerimde sayar gibi hissediyorum.
En az uyaranla en az sevinç, en az haz...
En az'lığı yaşıyorum hayatıma dair.
En az bedenim, en az fikrim, en az güzelliğimleyim bugün yine.
Küçük adımlara az kaldı belki de, sadece biraz yorgunum, bitkin
Sadece biraz.. başım çok birikkin.